Yaşam

‘Ben böyle değildim, metrobüste oldum’ | Toplu taşıma bizi nasıl çıldırtabiliyor?

İstanbul pek çok TV dizisinde eşsiz Boğaziçi manzarasıyla öne çıkıyor. Ancak İstanbul’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu o güzelim Boğaziçi manzarasını akşam işten eve giderken üzerinde bütün günün yorgunluğuyla ve metrobüste birbirini dirsekleyerek izliyor.

Toplu taşıma dünyanın bütün metropollerinde bir dert. Ancak nüfusu 120’den fazla ülkeyi geçen İstanbul’da toplu taşıma, en az trafik kadar somut bir konu. Mesela belirli saatlerde Mecidiyeköy metrobüs durağına yolu düşmesin diye toplu taşıma güzergahını değiştirenler var. Öyle ki her arkadaş grubunda veya ailede günlük hayatında gayet sakin olan ancak metrobüse, Marmaray’a ve metroya bindiğinde “bambaşka bir insana dönüştüğünü” söyleyen en az bir kişi mevcut. Kente ilk geldiğinde toplu taşımada nezaketini muhafaza etmek için çabalayan bir kişi, bir süre sonra kendini metroya binmeye çalıştığı sırada inenlere laf sokarken bulabiliyor.

Ulaştırma Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine göre, İstanbul’da geçtiğimiz yıl toplu taşıma 2 milyardan fazla kez kullanıldı; şehrin yerleşik nüfusu 16 milyon civarında…

İstanbul’u bilmeyenler için toplu taşımayı biraz açıklamak faydalı olacak. Kentte otobüs, metro, metrobüs, Marmaray, Adalar vapurları, tünel, nostaljik tramvay ve özel taşımacılık gibi toplu taşıma araçları mevcut. Bu toplu taşıma araçları arasında ise metrobüs ayrı bir fenomen; üzerine bilimsel makaleler dahi yazıldı.

Metrobüs ve Marmaray’la “karşıya geçmek” mümkün olduğu için genelde işe gidişlerde, eve dönüşlerde ve hafta sonu en büyük “sinir harbi” bu araçlarda yaşanıyor. Peki, ne oluyor da günlük hayatımızda gayet sakin ve kibarken, toplu taşımada başka bir insana dönüşüyoruz?

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ayşe Nilüfer Narlı, toplu taşımada koltuk kapmak için koşan ve hızla öfkelenen insanı anlamak için önce insanların nasıl bir sosyal ortamda yaşadığına bakmak gerektiğine işaret ediyor. “Bu kişilerin işine gitmek için kalabalık toplu taşıma araçlarında uzun mesafeler kat ettiğini ve iş giriş-çıkış saatlerinde insan yoğun bir ortamda seyahat ettiğini hatırlayalım” diyen Narlı, bu tür ortamların daha saldırgan bir insan tipiyle karşılaşmamıza yol açabildiğine vurgu yapıyor. Narlı sözlerine şöyle devam ediyor:

“Otobüslerin yoğun olarak kullanıldığı saatlerde yapılan bir yolculukta başkalarını iterek koltuklara koşan, diğer insanların hakkını hiçe sayan davranışlara rastlamak sıradanlaşabilir. Metrobüste hızla koltuk kapmak için koşan insan, ‘Ya bana koltuk kalmazsa’ endişesi ile hareket ediyor olabilir. Onun için koltuk kıt bir kaynak ve bu kıt kaynak için başkalarını iterek koltuğa ulaşmaya çalışıyor.”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu ise, metro ve metrobüs hatlarının yoğun bir talebi üstlendikleri için bir karmaşa mekanı haline geldiğini belirtiyor. “Bu karmaşa, metrobüse inmede ve binmede içerideki kaotik durumu ortaya çıkartıyor” diyen Giritlioğlu, bu meselenin esasen ulaşımın doğru bir arz-talep içerisinde örgütlenememiş olmasından kaynaklandığının altını çiziyor. Giritlioğlu ayrıca, “Vapurda kimse kimseyi ittirmez çünkü denizyolu trafiği hala çok kısa ve konforu karayoluna göre fazla” demekte.

Prof. Dr. Ayşe Nilüfer Narlı, toplu taşıma kullanan kişilerin endişe düzeyini artıran diğer faktörünse, işe geç kalma endişesi olabileceğine dikkat geçiyor. Narlı, şehir içi toplu ulaşım araçlarında davranışları üzerine yapılan çalışmaların, kalabalık ulaşım araçlarının ve işe geç kalma endişesinin yolcuların davranışı üzerindeki olumsuz faktörler olarak değerlendirdiğini dile getiriyor.

Narlı ayrıca, insanların toplu taşımada sergilediği davranışların onların genel yaşamındaki tutum ve davranışlarından soyutlayamayacağını vurguluyor. “Toplu taşımada ortak bir hedefe doğru ilerleyen, birbiriyle herhangi bir ilişkisi olmayan insan grubunun, kent yaşamının gerektirdiği insan ilişkilerinde asgari nezaket ve çözüm odaklı yaklaşımı henüz benimsemediğini gözlemliyoruz” değerlendirmesini yapan Narlı, bu durumu “çarpık kentleşmenin bitmeyen sancıları” olarak yorumluyor.

“24 saat”

Bənzər məqalələr

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Başa dön tuşu