Gündem

23 yılda 3 deneme… Çok partili sisteme geçişte neler yaşandı?

Türkiye’de 21. genel seçimlere geri sayım başladı. İlk çok partili genel seçim ise 1946’da yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu 1923 yılından 1946’ya kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarda olduğu tek partili sistemle yönetildi. Bu sistemin sonlandırılması ve çok partili sisteme geçiş için ilk yıllarda çeşitli girişimler oldu ve tek parti yılları, 1946’da Demokrat Parti’nin Meclis’e girmesiyle sona erdi. Peki, çok partili sisteme giden süreçte neler yaşandı? Dünyada II. Cihan Harbi sonrası oluşan atmosfer, demokrasiler açısından nasıldı?

Türkiye’de iktidarın faaliyetlerini denetleyecek bir muhalefetin Meclis’e girebilmesi için çok partili sisteme geçilmesi gerekiyordu. Bu süreç 23 yıl sürdü ve üçüncü denemede çok partili sisteme geçildi.

Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve siyaset bilimci Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, çok partili sisteme geçişin II. Dünya Savaşı sonrasında olduğunu belirtiyor. Savaş süresince ordunun sürekli muhafaza edilmesi gerektiğini vurgulayan Çarkoğlu, askerlerin uzun süredir savaşmasalar da silah altında kalmalarının köylerindeki işleri idame ettirmelerine engel olduğunu ve bunun da toplumsal bir baskı yarattığını dile getiriyor.

Türkiye’nin savaş döneminde dış ilişkilerde taraf seçmek zorunda kaldığına işaret eden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, son anda II. Dünya Savaşı’na dahil olduğumuzu anımsatıyor. “Sovyetler Birliği’ne karşı kendini korumaya alma amacıyla çok partili hayata geçilme düşüncesi oluştu” diyen Çarkoğlu, demokrasinin daha da işlerlik kazanması ve NATO üyeliği gibi durumların da birer baskı unsuru sayılabileceğini belirtiyor.

Bu konudaki ilk adım Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 1924’te atıldı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (yani İlerici Cumhuriyet Partisi), ilk muhalefet partisi olarak 17 Kasım 1924’te kuruldu. Ancak dönemin siyasi atmosferi muhalefet yapısına uygun değildi ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 6 ay sonra kapatıldı. Kurucularından bazıları hapse atıldı, bazılarıysa Atatürk’e suikast davasında idam cezası aldı.

Sonraki girişim ise 1930’da yapıldı. Mustafa Kemal Atatürk, 1930’da dönemin Paris Büyükelçisi Fethi Bey’den (Okyar) Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurmasını istedi. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ı dahi üye olmaya teşvik ettiği Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet rejimine karşı çıkanların da üye olduğu partiye dönüştü ve yaklaşık 100 gün sonra kapatıldı. Prof. Dr. Çarkoğlu, o dönemde de Türkiye’nin savaş yıllarına benzer sıkıntılı bir süreçten geçtiğine işaret ederek, “Özellikle Batı’ya yakın kırsal kesimlerde, Ege’de partiye yoğun bir ilgi oldu. İzmir mitingi sonrasında da 17 Kasım 1930’da kapatıldı” demekte.

Zaman içinde CHP’de muhalif isimler öne çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bu isimleri başka partide muhalefet yapmaya davet etti. Bahse konu siyasetçiler arasında Atatürk vefat ettiğinde Başbakanlık görevini icra eden Celal Bayar ile Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes yer alıyordu. Bu dört isim, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdu ve aynı yıl 21 Temmuz’da genel seçim yapıldı. 1946 seçimleri Türkiye Cumhuriyeti tarihin en tartışmalı seçimlerinden biri olarak tarihe geçti.

Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, “İsmet Paşa ile CHP 1946 seçimlerinde çok partili hayata geçiş yaptı ancak bunu Türkiye’de demokrasinin başlangıcı olarak kabul etmemiz güç. Çünkü açık oy, kapalı sayım ile hiçbir zaman gerçek seçim sonuçlarına istatistiki anlamda ulaşamadık” değerlendirmesini yapıyor. Çarkoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Tam veriler olmadığı için Demokrat Parti’nin Meclis’teki temsiliyetinin de az olduğunu söylemek mümkün. Bu seçimlerde en azından liderlik düzeyinde seçimlerin nasıl yürütülmesi gerektiği öğrenildi.

1930 ile 1946 yılları arasında Avrupa büyük değişimler yaşadı. O yıllarda Almanya’da Hitler, İtalya’da Musollini ve İspanya’da Franco ile faşist rejimler yükselişteydi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Avrupa’da demokratikleşme adımları atılıyordu. Prof. Dr. Çarkoğlu, o yılları Nazi ve faşist isimlerin yenildiği dönem olarak ifade ediyor. “Bu süreç tüm Avrupa için de demokratikleşme dönemi kabul edilebilir” diyen Çakıroğlu değerlendirmesine şu şekilde devam ediyor:

“24 saat”

Bənzər məqalələr

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Başa dön tuşu